
Çocukluğumdan beri bir Örümcek Adam hayranıyım. İlk okuduğum süper kahraman çizgi romanları, bizde siyah beyaz olarak basılan 70’lerden ve 80’lerden Örümcek Adam maceralarıydı. Özel kanallar açıldığı sıralar Star 1’de yayınlanan ve o sırada piyasada VHS’leri de satılan 80’lerdeki Örümcek Adam çizgi film serisinden de çok keyif alıyordum. Siyah beyaz kareleri televizyonda renkli animasyonlar şeklinde izlemek ilginçti. Bir dönem 1 Numara Yayıncılık sayesinde Türkçe’ye çevrilen Örümcek Adam’ın Wolverine’le birlikte olduğu modern maceralar da benim Örümcek Adam sevgimi iyice bir körüklemişti. Sinema dünyasında Batman’in 1989 filmi bende nasıl bir etki bıraktıysa, Çizgi Roman dünyasında da Örümcek Adam’ın kitapları bende öyle bir etki bırakmıştı. Bu konuda çok da şaşırmamak lazım aslında, Stan Lee’nin Örümcek Adam’ı ilk yaratırken “çocukların kendini görebileceği ve yakın hissedebileceği” bir karakter yaratma amacı vardı. Ezik, şanssız, zeki, iyi kalpli bir liseli çocuk olarak başladığı hayatında, çevresindeki dünyayı ve insanları etkileyebilen biri haline geldiğini görmek, çocuklar için ilham verici olabiliyordu.
Peter Parker zamanla yaşlandı, 15 yaşından 28 yaşına geldiğini, farklı aşklarını ve farklı trajedilerini onunla birlikte deneyimleme imkanımız oldu. Ancak bunca yıldır biriken bu hikayeler, yeni okuyucuların seriye sıfırdan başlamasında zorlanmasına ve kendini yabancı hissetmesine neden oluyordu. Bu yüzden Marvel, 2000’li yıllarda “Ultimate evreni” yaratarak, eski karakterlerini yeni nesilerin hoşuna gidebilecek biçimde sıfırdan başlatmaya karar verdi. Kısa boylu olmayan Wolverine, Samuel Jackson’a benzeyen Nick Fury, siyah kostümlü X-Men gibi öğeler Ultimate evreniyle gelen değişikliklerden bazılarıydı. Yeni serideki Peter Parker biraz daha zıpır, biraz daha duygusal ve biraz daha havalıydı. Orjinal Peter Parker Tobey Maguire ise, Ultimate Peter Parker da Andrew Garfield gibiydi. Bu serideki Gwen Stacy’i Mary Jane’den daha çok sevmiştim. Emma Stone’un Gwen Stacy’si gibi eğlenceli bir karakterdi. Yine o filmle benzer olarak, daha genç ve daha aktif bir May Hala yer alıyordu.
2008 yılı civarı Amerika’da bir takım kültürel değişiklikler olmaya başladı. Barack Obama’nın başkan olarak seçilmesinin bunda payı olabilir. “Yaşlı Beyaz Erkekler”e karşı bir dışlama başladı ve Latin, Hintli, Afrikalı ve Kadın karakterler önplana çıkartılma ihtiyacı duyuldu. Amerika’daki bu değişim, Marvel’ın çizgi romanlarına da yansıdı. 2011 yılında Örümcek Adam olarak Miles Morales, 2013 yılında Ms. Marvel olarak Kamala Khan geldi. Aslında Marvel’da kahramanlara farklı cinsiyet veya farklı etnik köken vererek yeni karakter yaratmak eskiden de olan bir durum. 2004 yılında Arana (Anya Corazon), 1998 yılında Spider-Girl (May Parker) gibi karakterler görmüştük. Ancak bunlar yeni kitlelere ulaşmak için başarılı olamamıştı. Orjinal Örümcek Adam serisinde One More Day gibi hayranları kızdıran ve küstüren saçma hikayelerin de etkisiyle, Miles Morales büyük bir hızla popülerleşmeye başladı. Hatta şu tuhaf Homecoming filmi yerine Miles Morales’in kendi filminin yapılmasını isteyen çok geniş bir hayran kitlesi vardı.
Miles Morales, belki de Ultimate evrenini yapanların beklediğinden de büyük böyle bir başarı elde edince, ana evrene dahil etme isteği doğdu. 2014 yılında başlayan Spider-Verse etkinliği ile paralel evrenlerdeki tüm alternatif Örümcek Adam karakterlerini birleştiren bir hikaye sundular. Bu sırada yeni birçok Örümcek Adam alternatifi de yarattılar, ilgi çekmeyenleri öldürürken, ilgi çeken Silk ve Spider-Gwen gibi karakterleri Marvel’ın ön karakteri haline getirdiler. Marvel, hedeflediği 12-22 yaş aralığını ve sürekli değişen yeni nesli elinde tutabilmek için, Ultimate evreni ve Spider-Verse etkinliği gibi büyük çapta yenilenmelere ihtiyaç duyuyor. Bu sayede yeni çizgi roman serilerini başlatabilme imkanı elde ediyor.
Spider-Man: Into the Spider-Verse (Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde) filmi tam da bu noktada devreye giriyor. Ultimate ve Spider-Verse sırasında yaşanmış olanları 2 saatlik filmde özetlemiş. Bunu yaparken hızlandırılmış Örümcek Adam kursu izliyorsunuz gibi hissettirmiyor, derli toplu tek bir film haline getirmişler. Tabii bunun için hikayeyi mümkün olduğunca basite indirip en önemli gördükleri karakterleri ve olayları dahil etmişler. 1962’den beri maceralarını okuduğumuz orjinal Peter Parker, yaşlanmış ve her şeyden yorulup bıkmış bir halde gözüküyor. Miles Morales ise tamamen yeni bir Örümcek Adam olarak, yeni hayatına alışmaya çalışıyor. Aşırı deneyimli ve aşırı deneyimsiz iki ayrı Örümcek Adam birlik olup tüm evrenleri kurtarmak için uğraşıyor. Yanlarında yardımcı olarak Spider-Gwen, Spider-Man Noir, Peni Parker, Spider-Ham gibi hayran kitlesinin sevdiği karakterler de yer alıyor. Spider-Gwen (diğer adlarıyla Spider-Woman, White Widow, Ghost Spider) oldukça cool bir karakter film içinde, hele saçına verdikleri yeni şekille güzel olmuş. Liev Schreiber, Chris Pine, Nicolas Cage gibi ünlü oyuncuları da seslendirmen kadrosunda görmek güzel sürpriz oldu.
Spider-Man: Homecoming hayranları kızacak belki ama Örümcek Adam’ın sürekli ortaokul bebesi muamelesi görmesinden bıktım. Peter Parker “büyük güç büyük sorumluluk gerektirir” sözünü takip etmeye çalışan, hayata adım atıp ayakları üstünde durmaya çabalayan, bir yandan da evini geçindiren bir karakterdi. “Parker Luck” denilen ve ne kadar uğraşırsa uğraşsın peşinden ayrılmayan şanssızlıklara karşı da dik durmaya ve hayatına devam etmeye çalışıyordu. Örümcek Adam’ı tanıyınca sevmemize neden olan, tüm olaylara karşı kalbini iyi ve temiz tutabilmesi ve hayata karşı optimist bakmaya devam edebilen tavrıydı. Marvel, son yıllarda bu karakteri çizgi filmlerinde ve sinema filmlerinde yaşı küçük, deneyimsiz, beceriksiz, başkaların yardımı olmadan ayakta duramayan, sürekli etrafına aval aval bakan biri haline çevirdi. Homecoming’te de örümcek hisleri gibi önemli güçlerinden arındırılmış, Tony Stark’ın yardımcısı gibi bir görüntü çiziyordu. Örümcek Adam sadece bir kostüm değildir, çizgi romanlarını okurken o kostümün arkasındaki karakteri görür, ufak başarılarında bile “helal olsun yiğidim” dersiniz.
Homecoming benim için ne kadar hayal kırıklığı olduysa, Spider-Verse de o kadar doyurucu oldu. Sorumluluklarıyla yıllarca boğuşmaktan yorgun biten bir Örümcek Adam ve bu sorumluluklarla ilk defa karşılaşan bir diğer Örümcek Adam görüyoruz. Böylelikle iki farklı Örümcek Adam kuşağına da hitap etmeyi başarmış ve her iki kesime de bir şeyler anlatma fırsatı elde etmiş. İsterseniz geçmişten gelen çizgi roman okuyucusu olun, isterseniz Marvel’ın günümüz hedef kitlesinin arasında yer alın, kendi hayatınıza yönelik bir takım parçalar bulabiliyorsunuz. Bence bu film, Homecoming’in tam tersine, Örümcek Adam’ı gerçekten anlamış bir ekip tarafından hazırlanmış. Geçmişi kötülemeden günümüze taşımayı başarmışlar ki bu açıdan takdirimi ve sevgimi kazandı.
Filmin fragmanları ilk çıktığında ilginç bir görsel tarzla karşılaşmıştık. Bu tarzı filmde görsel şölene çevirmeyi başarmışlar. Kullandıkları çizim tarzı çizgi romanlara çok benzemiş, kesik kesik ama akıcı animasyonlarla bunu iyice sağlamlaştırmışlar. Renkler ve efektler çok güzel. Filmde yer alan karakterleri biraz daha tanıyabilme isteği uyandırıyor. Her şey kusursuz olmuş, gencinden yaşlısına farklı kesimlere hitap etmeyi de başarmış. Normalde bu tip “çocuk filmlerinde” en sevmediğim şey, 14 yaşındaki çocuğun “seçilmiş olan” haline gelmesi ve 30-40 yaşındaki usta savaşçıları haşat etmesidir, bu filmde o klişeden de kaçmayı başarmışlar. Miles Morales’in, Peter Parker’ın verdiği öğütlere saygı duyması ve kendisine uyguladığını görmemiz, karakter gelişiminin adım adım ilerlemesi açısından yararlı olmuş. Filmde yer alan bir çok detay, filmin sonuna doğru bağlanıyor ve bu da hikayenin derli toplu anlatılmasına katkıda bulunuyor. Belki de söyleyebileceğim tek hata, “Ultimate” evreninde bize gösterilen Peter Parker’ın orjinal Peter Parker olmadığını belirtmemiş olmaları, ve iki evren arasındaki farkı bilmeyenlerin kafasında bir karışıklık yaratabilecek olması. Ama puan kırmayı gerektireceğini düşünmüyorum.
İsterseniz sağlam bir Örümcek Adam hayranı olun, isterseniz çizgi romanlarla hiç alakanız olmasın, yine de izlemenizi önereceğim bir film bu. 7’den 77’ye herkese hitap etmeyi başarmışlar. Şimdiye kadar “en iyi Örümcek Adam filmi Spider-Man 2” diyorduk, ama içerdiği detaylar sayesinde onun da önüne geçebilmeyi başarmış. Biliyorum, filmlere sinemada para vermeyi sevmeyen ve bilgisayarında düşük kalitede izlemeyi tercih eden kişiler var. Özellikle direk onlara olsun mesajım. Gidin IMAX’te, IMAX olmazsa da bulabileceğiniz en büyük salonda izleyin bu filmi. Yarattıkları büyüleyici atmosferi bilgisayar monitörlerinize ya da cep telefonlarınıza hapsetmeyin. Tadını çıkararak izleyin.
Puan: 10/10 – Mükemmel