
Son yıllarda rebootlar, devam filmleri ve uyarlama filmleri çok yaygın bir hale geldi. Bunu çoğu kişi “Hollywood’un yaratıcılığının ölmesine” bağlasa da, animasyon ve görsel efekt teknolojilerinin gelişiminin de bunda büyük payı var. Eskiden sadece kağıt üstünde görebileceğimiz ve hayalimizde tamamladığımız kareler, şimdi sinema perdesinde gerçek oyuncular kullanılarak canlandırılıyor. Ne yazık ki bunu çok az kişi hakkıyla başarıyor. MCU’yu bir kenara bırakırsak, Blade Runner 2049, Deadpool, Dredd, Mad Max: Fury Road, Rise of the Planet of the Apes gibi şaheserler nadiren de olsa çıkıyor. Tabii ki sırf İsim Hakları’nı kullanabildikleri için çekilmiş olsun diye hazırlanan çok film var, ve bunlar seyircide uyarlama filmlere karşı kötü bir önyargı oluşmasına katkı sağladı.
Battle Angel Alita, 90’ların klasik animelerinden biridir. Japonya’da Gunnm olarak bilinir ve mangasından uyarlanmıştır. Eğer animelerle yakın zaman önce tanışmadıysanız, 90’lardaki animelere aşinaysanız, mutlaka duyduğunuz ve hatta izlediğinizi tahmin edebiliriz. Princess Mononoke, Spirited Away, Akira, Ghost in the Shell gibi büyük bir isim olmasa da, kendi hayran kitlesine sahip bir kült klasik olduğunu söyleyebilirim. Eğer o hayranlardan birisiyseniz, filmi çoktan 2-3 kere izlediğinizi varsayıyorum.
Battle Angel Alita’nın filmi, “uyarlama filmi nasıl yapılır” dersi gibi olmuş. Bu konuda MCU’dan da başarılı bir sonuç çıkardıklarını söyleyebilirim. Ghost in the Shell gibi her şeyi dahil etmeye çalışırken saçma sapan bir çorba haline gelmemiş, ağır ağır ama emin adımlarla ilerlerken mangaya da sadık kalmaya uğraşmış. Eğer daha izlemediyseniz, ve büyük bir salonda izleme fırsatınız varsa, sakın kaçırmayın derim. 21 inç monitörde Türk stream sitelerinden izlenecek bir film değil bu. Hatta şunu iddia edebilirim ki, 8 Mart’ı kutlamak için bir film izleyecekseniz, o kesinlikle bu olmalı. Alita’nın saf ve çocuksu halinden, görmüş geçirmiş bir savaşçıya dönüşünü çok iyi işlemiş. Bu karakter gelişimi, filmin ana konusuyla paralel bir şekilde ilerlemiş. Bir kadının çevresini tanımaya çalışması, tanırken karşılaştığı engeller, bu sırada özünü korumaya çalışması çok güzel anlatılmış. Alita’nın yaşadığı değişim sırasında çevresindeki karakterleri de değiştirdiğini görüyoruz. 8 Mart propagandasına girmeden başarılı bir kadın karakter yaratmış.
Orjinal hikayeyi içeren mangası bir “Cyberpunk klasiği” olarak söz edilir. Bu filmde cyberpunk atmosferini hissettirmek için özellikle uğraşmışlar. 1989 yılındaki Batman filminin en hoşuma giden yanlarından biri, Tim Burton’un gothic tarzının tüm şehire uyarlanması ve katman katman ortamlar yaratılmasıydı. Bu filmdeki şehire bakarken öyle bir uğraşıyı gördüm, iyi detaylar sunmuşlar. Cyberpunk hikayelerinde sıkça rastladığımız temalardan biri, “gökyüzüne uzanan şehir, ve daha yüksek kata çıkmak için uğraşan alt tabakadan insanlar” konusudur. Bu konu filmde oldukça derin işlenmiş ve senaryonun temellerinden birini oluşturmuş. Cyberpunk kaçmaktır, kovalamaktır, şehirde koşturmacadır. Bu unsuru da es geçmemişler ve koşturma sahneleri ile aksiyona doymamızı sağlıyor.
Filmi izlerken 8 puan ile 10 puan arasında gittim geldim. Klasik olacak mı olmayacak mı onu zaman gösterecek. Ancak sanki 4 saatlik film izlemiş kadar doymuş hissetmeme, animedeki klasik sahnelerden çoğunu filmde işlemiş olmalarına ve nadir başarılı uyarlamalardan biri olduğu için, ben puanlama hakkımı 10 olarak kullanmaya karar verdim. Filmin çıkması fazla uzamıştı, yayınlanan fragmanı da çok iç açıcı gelmemişti bana. Ama filmin kendisi fragmandaki halinden çok daha zengin olmuş ve 3D sahnelerin de bunda payı var. James Cameron’un görsel efektleri ve Robert Rodriguez’in yönetmenliğiyle çok keyif veren bir sonuç çıkmış. Biraz iddialı bir laf olacak ama, animesinden de başarılı bir uyarlama olduğunu düşünüyorum. Puan: 10/10 – Mükemmel