
İzmir’de çok ağır bir deprem yaşadık. AFAD’ın söylediğine göre 6.6 büyüklüğünde, bilimsel duyurulara göre 7.0 büyüklüğünde bir deprem oldu. Ama depremin etkisi, depremin büyüklüğünden de büyük bir sonuç yarattı. Bu yazıyı yazarken 35 can kaybı, 885 yaralı, 8 yoğun bakımda, 243 kişi tedavide olduğu açıklanmış durumda. (Güncel Sayı maalesef 100 vefat, 994 yaralı) Sağ kurtulanlara geçmiş olsun, yakınlarını kaybedenlerin başı sağolsun. Enkaz altında kişilerin kaldığı söyleniyor, onların da sağ kurtulmasını diliyoruz.
Burada depremlerle ilgili bazı şeyler anlatmak istiyorum, bunları duyunca “ay ben zaten bunları biliyorum, zaten bildiğimiz şeyleri anlatıyorsun, bunları duymaya ihtiyacım yok, şimdi bunun sırası mıydı!” gibi bir tepkiler verebilirsiniz. Ama ne yazık ki İzmir depreminde gördüğümüz gibi, depreme hala hazırlıklı değiliz. Evet, hepimiz her şeyi biliyoruz, her şeyin farkındayız, ama önlem almaya geldiğimizde de bunları ihtimal etmekten geri kalmıyoruz. Bu yüzden hepimizin bunları tekrar hatırlaması gerçekten çok önemli.
Deprem olduğunda birkaç gün deprem konuşuyoruz, her şey tartışılıyor, vefatlar için üzülüp devamında da unutuluyor. Her şey unutuluyor, bir sonraki depreme kadar. O yüzden tam da şimdi, bu dönemde, depremin varlığını bu kadar yakından hissettiğimiz bugünlerde, depreme karşı önlemleri hatırlatmayı ve gerekli tedbirleri konuşmak zorundayız. Mutlaka yakınlarınıza ve sevdiklerinize bu bilgileri paylaşın, en azından ileride yaşayacağımız yeni bir depremde sevdiğiniz bir kişinin hayatını kurtarmış olursunuz.
Bir şeyler olup bittikten sonra “mucize öyküleri” anlatmak artık son bulmalı, bu olayların olmasını engellemek zorundayız. Birbirimize taziye dilemek yerine, adım atmak zorundayız. Bu bilince ulaşmak zorundayız. Bu yüzden lütfen bu söylediklerimi ihmal etmeyin.
“Türkiye bir deprem bölgesi” bu lafı çocukluğumuzdan beri duyuyoruzdur. Bir klişe haline gelmiş durumda. Belki de depremleri ciddiye almıyor olmamızın nedeni de budur. “Deprem” diye bir şeyin var olduğunu ilk defa 1999 İzmit-Gölçük depremiyle farkettik. 37 saniye süren ve 7.6 büyüklüğünde olan bu deprem, birçok vatandaşımız için “kara gün” olarak anılmakta. Yakın tarihimizde 1970 Gediz, 1971 Bingöl, 1975 Lice, 1976 Çaldıran, 1983 Erzurum, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Adana-Ceyhan depremleri yaşansa da, bunları hep bizden uzaklarda, büyük şehirlerden uzaklarda hikayeler gibi düşünüyorduk. 17 Ağustos’ta İzmit-Gölcük ve 12 Kasım’da Düzce depremleri ile İstanbul ve çevresi de etkilenince, depremin ne kadar da hayatımızın içinde olduğunu görmüş olduk. Bu depremlerin devamında “Büyük İstanbul Depremi” endişesi başladı. O zamandan beri deprem uzmanları sürekli televizyonlarda bizi uyarıyor, Devlet birimleri depreme önlem olacak bahanesiyle bizlerden ÖTV topluyor.
Muğla, Denizli, Burdur, Aydın, İzmir, Afyonkarahisar, Uşak, Kütahya, Manisa, Balıkesir, Bursa ve Çanakkale’yi kapsayan Ege Bölgesi, Tekirdağ, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Karabük, Çankırı, Kastamonu, Çorum, Amasya, Samsun, Tokat, Erzincan’ı kapsayan Kuzey Bölgesi ve Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Elazığ, Bingöl, Muş, Erzurum’u kapsayan Doğu Bölgesi, deprem açısından en riskli bölgeler. Kuzey ve Ege hatlarının birleştiği İstanbul, en yüksek nüfus oranına sahip olması yüzünden en büyük deprem tehditini üzerinde hissediyor. Deprem açısından bu kadar kritik bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen, gerçekten yeterli önlem alıyor muyuz, deprem bilincimiz var mı, bunu kendimize sormak zorundayız.

Deprem nedir, neden olur, Richter Ölçeği nedir vs gibi konulardan bahsetmeyeceğim. Bunlar yerine günlük hayatımızı doğrudan ilgilendiren konuları ve önlemleri hatırlatmak istiyorum. İzmir’deki acı olayların tekrar yaşanmaması için önlem almak hepimizin sorumluluğunda.
Okullarda bize öğretilen temel konulardan başlayalım. Deprem anında, paniklemeden hemen bir masanın altına girmeliyiz, vücudumuzu büzüştürüp toplamalıyız. Başımızı sivri parçalardan koruyabilmek için başımızın üstüne kalınca bir kitap tutabiliriz. Deprem olurken ve bina sallanırken sağa sola koşuşturmak, panik yapmak, binadan çıkmaya çalışmak, bizi çok daha tehlikeli bir duruma sokabilir. Deprem anındaki paniği azaltabilmek için, her ay düzenli bir şekilde deprem tatbikatı yapmamız, depreme karşı hazır olmamızı da sağlayacaktır. Tatbikatlar sırasında çalıştığımız yöntemler, olası bir depremde hızlıca karar verip kendimizi ve yakınlarımızı korumamıza faydası olacaktır.
Depremin neden olacağı yıkıntılar, sağlığınızı etkileyebilecek veya ölümcül olabilecek toz bulutu oluşturabilir. Bu toz bulutuna karşı gerekli maske veya koruyucu malzemelere o an ulaşımımız olmayacaktır. Ancak gözümüzü kapatmak, ağzımızı kapatmak ve burnumuzu parmağımızla sıkmamız, toz bulutuna karşı etkili bir önlem olacaktır.
Deprem sırasında olan can kayıplarından birçoğu, çevremizdeki eşyaların üstümüze düşmesiyle gerçekleşiyor. Bu yüzden hem işyerinizde, hem de evinizde varolan eşyaların sağlam olduğuna ve kolayca sallanıp devrilmediklerine emin olmalısınız. Bunun için gerekirse mobilyaları ve eşyaları duvarlara sabitlemeniz gerekebilir. Mutfak dolap kapaklarının kolayca açılmaması ve içindekilerinin size tehlike oluşturmaması için özel kilit sistemleri takabilirsiniz. Dolapların üstüne süs eşyaları koymanız da size tehlike oluşturabilecek bir durumdur. Deprem öncesinde bunlara dikkat ederseniz, deprem sırasında yaşayabileceğiniz sıkıntıların bir bölümünü engellemiş olursunuz.
Deprem oldu, bitti, binadaki sarsıntı durdu. Ancak tehlikenin geçtiği anlamına gelmiyor bu. Panikle dışarı kaçmadan önce çevrenizin güvenli olduğunu kontrol edin. Eğer gazlı ocağınız varsa, gazın kapalı olduğuna emin olun. Bir yerde yangın varsa onu söndürün. Yerde cam kırıklarına dikkat edin. Mümkünse gaz, elektrik ve su hatlarını kapatın. Gördüğünüz insanlarla rekabet etmek yerine onlarla işbirliği içinde olmanız, güvenliğinizi arttırabilecek bir yöntemdir. Asansörü kullanmadan, merdivenlerden inerek binadan dışarı çıkın. Afet durumlarında asansörü kullanmak çok riskli olduğundan asansörden uzak durmanız gerekmektedir. Tekrarlayabilecek bir deprem ve yıkılabilecek bina riskine karşı, binalardan mümkün olduğunca uzakta durmanız gerekiyor. Binadan çıktığınızda kesinlikle girişte beklemeyin, kafanıza düşebilecek nesneler veya binanın yıkılması durumuyla karşılaşabilirsiniz.
Binanızda çatlaklar varsa, binaya tekrar girmeyin ve belediyenin ilgili birimlerine haber verin. Deprem sırasında binanın yıkılmamış olması, tekrar yıkılmayacağı veya tehlikeli durumda olmadığı anlamına gelmez. Yapılardan, sokak lambalarından, elektrik kablolarından uzak durun ve yapılardan düşecek parçalara karşı temkinli olun. Telefon hatlarını gereksiz yere meşgul etmeyin, internet üzerinden iletişim sağlayacak uygulamaları tercih edin.
Deprem sonrası, şehirdeki tanıdıklarınızı ziyaret etmek, yıkılan binaları görmek için arabanızı asla kullanmayın. Şehir içindeki trafiği arttırmanız, trafiği kitleyecek ve yardım ekiplerinin de ulaşması gereken yerlere gidememesine neden olacaktır. Bunun yerine en yakın toplanma yerine gidin ve orada bekleyin. Sırf şehri dolaşıp çevreyi izlemek için araba kullanmak yerine, toplanma alanlarında yardıma ihtiyacı olabilecek kişilerin yanında bulunmanız çok daha büyük faydalı olacaktır.

Peki her şey deprem sırasında yapacaklarımızı öğrenmekle bitiyor mu? Hayır elbette. “Depreme hazır olmak”, deprem öncesi sorumluluklarımız, bizi deprem sırasında yapacağımız şeylerden daha fazla koruyacaktır. Biraz da bunlardan bahsetmemiz gerekiyor.
Bilirsiniz, bir ev seçerken işyerimize / okulumuza ne kadar yakın olduğu ve ne kadar ucuz olduğuna göre seçiyoruz. Ne kadar ucuzsa, bizim için o kadar iyi. Ancak binaların ucuz olabilmesi için de, inşaat sırasında kötü malzemeyle yapıyorlar, temelini sağlam atmıyorlar, zayıf zemine dikiyorlar, eski binalarda gerekli tadilatları ve bakımları gerçekleştirmiyorlar. Bunları engellemesi için bir sürü deprem yönetmeliği olsa da, bunlara uyulmuyor, denetlemeler yapılmıyor, veya yapılmaması için uğraşılıyor. İşte bu yüzden bir ev seçerken sadece fiyatına değil, binanın sağlamlığına bakmak da bizim sorumluluğumuzda. Elbette deprem konusunda uzman inşaat mühendisleri değiliz, ama bu kişilere ve kurumlara ulaşıp binamızı denetletmek zorundayız. Binalar yumuşak zemine yapılabiliyor, bunlara uygun derinlikte ve güçte temel atılmıyor. Showroom, mağaza veya benzeri dükkanlar zemin katını satın alıp kolonları kesebiliyor. Eski binalarda çürüyen kısımları tespit edip bakımı yapılmıyor. Tüm bunlar, depremlerde can ve mal kaybını arttıran ama görmezden geldiğimiz tehlikelerden. Kaçak ve ruhsatsız bina sayısının, ruhsatlı bina sayısından fazla olması, can kayıplarını arttıran bir tehdittir.
“Depreme hazır olmak” demek, olası bir depreme karşı önlemleri bir deprem olmadan önce hazırlamak demektir. Biraz önce bahsetmiştim, evdeki dolap ve mobilyaları sağlamlaştırmak, bu hazırlıklardan birisidir. Bu sayede deprem sırasında yaşanacak güvenlik tehditlerinin bazılarına karşı önlem almış oluruz. Bir diğer önemli hazırlık ise, bir afet çantası hazırlamak, gerekirse bunu evimizde, işyerimizde, arabımızda ve okullarda saklamaktır. Bu sayede, olası bir deprem ardından kendi güvenliğimizi sağlayacak eşyalara kolay ulaşmış oluruz. Peki bir afet çantasında neyin ve neden olması gerekiyor?
– İlk Yardım Seti: Acil müdahaleler ve yaralanmalar için yanınızda bulundurmalısınız. Eğer ilk yardım bilmiyorsanız, turnike gibi yöntemleri yanlış uygulamanız, riskli durumları kötüleştirebilir. Ama bir yara bandı, yaraların üstüne bastırabileceğiniz steril bezler bile hayat kurtarabilir. Ayrıca ilk yardım bilen birisine kolaylıkla ulaştırabileceğiniz bir setin bulunmasını sağlayacaktır.
– Cep Telefonu ve Powerbank: 20 sene önceki depremlerde cep telefonu yaygın bir teknoloji değildi. Ama günümüzde “akıllı” diye tarif edilen cep telefonlarımızda çok çeşitli uygulamalar kullanmamız mümkün oluyor. İzmir depreminde enkaz altında kalanların yerlerini cep telefonuyla konuşarak tespit edilmeye çalışıldığını gördük. Bridgefy gibi uygulamalar, telefon hattı veya internetin kesildiği durumlarda bluetooth üzerinden iletişim imkanı sağlayacaktır. Günümüz cep telefonlarının en büyük sıkıntısı, pil ömürlerinin 4-5 saat gibi kısa sürebilmesi. Bu yüzden düzenli şarj ettiğiniz bir powerbank, pilinizi şarj edip iletişimin devamını sağlayacaktır.
– Telsiz: PMR lisans gerektirmeyen telsizler, afet durumlarında iletişiminizi sağlayıp hayat kurtarır. Ayrıca amatör telsiz lisansı elde edip amatör telsiz gruplarına girerseniz, afet durumlarında iletişimin sağlanması için katkınız olacaktır.
– Su Geçirmez El Feneri: Çoğu cep telefonunda kamera flaşını el feneri gibi kullanmanızı sağlayan uygulamalar bulunmakta. Ancak modern bir el fenerinizin olması, cep telefonlarından güçlü bir ışık elde etmenizi sağlayacaktır. Elektrik kesintilerinde ve enkazlarda, size ışık kaynağı olacaktır. Enkaz altında kaldığınızda yerinizin tespitini de kolaylaştırabilir.
– Yedek Piller: Her ne kadar günümüzdeki teknolojik cihazlar dahili pile sahip olsalar da, fener, radyo ve telsiz gibi cihazların daha uzun süre kullanılması için pillere kolay ulaşımınızın olması faydalı olacaktır.
– Düdük/Siren: Sesinizi duyurmak için, sesinizin yetmediği anlarda düdük size çok yardımcı olacak, enkaz altında kaldıysanız hayatınızı kurtarabilecektir. İzmir depreminde bir düdüğün dahi ne kadar önem taşıdığını görmüş olduk. Düdüğe erişiminiz yoksa, cep telefonunuzda sinyal çıkartabilen bir uygulama bulundurmanız, acil durumlarda işinize yarayabilir.
– İçilebilir Su: Susuzluğa ortalama 3 gün dayanabiliriz. Bir deprem veya benzeri bir afet sonrası sokakta yaşamak zorunda kalabiliriz. Böyle bir duruma karşı, kişi başına ve gün başına 1 litre su bulundurmak, sağlığımızı koruyabilmemiz için faydalı olacaktır.
– Konserve Yiyecekler: Düzgün bir sistem oluşana kadar, aç kalmamak için gün başına 2000 kaloriyi karşılayacak kadar gıda bulundurmamız gerekmekte. Uzun ömürlü konserve veya kurutulmuş ve tuz oranı az olan gıdalar bu konuda işimize yarayacaktır. Eğer buzdolabına erişimimiz varsa, önce buzdolabındaki gıdaları tüketmemiz gerekmekte.
– İlaçlar: Sürekli kullandığınız veya sağlığınız için önemli ilaçlar varsa, bunların yedek kutularını (son kullanma tarihine dikkat ederek) afet çantanızda bulundurabilirsiniz.
– Çok Amaçlı Çakı: Açacak, makas, bıçak gibi özelliklere sahip çok amaçlı bir çakıyı afet çantanızda bulundurmanız, önemli durumlarda erişiminizi kolaylaştıracaktır. Konserveleri açmak veya makas kullanmanız gerektiğinde tek bir aletle her işi yapabilirsiniz.
– Çakmak / Kibrit: Isınmak veya yemek pişirmek için ateş yakmanız gerekebilir. Bu amaçla birbirine sürterek kullanılan magnezyumlu çakmak taşları da tercih edebilirsiniz.
– Koruyucu Giysiler: Farklı hava koşullarına karşı koruması için battaniye, bot veya benzeri giysileri kolay ulaşılabilir bir yerde bulundurun. Soğuk gecelerde hayatta kalmak ve vücut ısınızı korumak için işinize yarayacaklardır.
– Kıymetli Evraklar: Afet sonrası için tapu, sigorta, kimlik, telefon numaraları gibi kıymetli evraklarınıza ulaşmanız gerekebilir. Bunun için eviniz, arabanız, işyeriniz gibi farklı yerlerde bu evrak ve bilgilerin fotokopilerini bulundurmalısınız.
– Nakit Para: Afet çantanızda bir miktar nakit para bulundurmanız, acil ihtiyaçlarınız için yardımcı olacaktır.
– Islak Mendil: Hijyenik ıslak mendiller, afet sonrası suya veya temizlik malzemelerine ulaşamadığınız durumlarda temizlik için işinize yarayacaktır.
– Peçete / Tuvalet Kağıdı: Uzun süreli sokakta kalacağınız durumlarda, temizliğinizi sağlamak için kuru peçete, mendil veya tuvalet kağıtları faydalı olacaktır.
– Diğerleri: Uyku tulumu, toz maskesi, koli bandı, kağıt-kalem, ailenizdeki bebek ve yaşlıların temel ihtiyaçları.
Bu saydıklarımın hepsinin afet çantanızda olması gerekmiyor. Ama sizin ihtiyaçlarınızı ve gereksinimlerinizi düşünüp bir veya birden fazla çanta hazırlamanız çok önemli. Afet altında kalabileceğinizi düşünüyorsanız düdük veya el feneri, uzun süre sokakta kalabileceğinizi düşünüyorsanız ilaç ve giysileri önceliğinize alabilirsiniz. Afet çantaları, deprem sırasında korunmanızı sağlamaz, ama deprem sonrası güvenliğiniz ve sağlığınız için, deprem öncesinde alabileceğiniz en önemli önlemlerdendir.
Umarım başka deprem olmaz diyemiyorum, umarım depremlere yönelik önlem alma bilincine sahip oluruz demek istiyorum.
Durumun ne kadar ciddi olduğunu gösterebilmek için Evrim Ağacı’nın olası İstanbul Depremi için hazırladığı grafiği sunalım: